Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
'Hakem kararları konsantrasyonumuzu etkiliyor'
'Hakem kararları konsantrasyonumuzu etkiliyor'
Canel: ‘Oyunun kontrolü bizdeydi’
Canel: ‘Oyunun kontrolü bizdeydi’
Bu çöküşün bahanesi yok: 1 - 3
Bu çöküşün bahanesi yok: 1 - 3
Erzurum’da öğretmenler yemin etti
Erzurum’da öğretmenler yemin etti
Pasinler İHL’den Öğretmenler Günü'ne özel şarkı
Pasinler İHL’den Öğretmenler Günü'ne özel şarkı
HABERLER>EKONOMİ
4 Mayıs 2013 Cumartesi - 13:02

Organik mi, geleneksel tarım mı?

ATAÜNİ Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız "2030 yılında 8 milyara ulaşacak dünya nüfusunu besleyebilmek için bugünkü gıda üretiminin yüzde 60 oranında artırılması gerekiyor" dedi.

Organik mi, geleneksel tarım mı?

Son yıllarda bütün dünyada esmekte olan çevreci rüzgarların, kimyasal gübreler üzerinde de duyarlılığı artırdığını kaydeden Yıldız; "Kimyasal gübreler hakkında yanlış değerlendirmeler ve kavram karışıklıkları süregeliyor.
Toplumun bilimsel gerçekler ışığı altında bitki beslenmesi konusunda aydınlatılmaya ihtiyacı var" şeklinde konuştu.
Çevre duyarlılığını göz ardı etmeden Türk tarımının geleceği için konuyu gerçekçi bir yaklaşımla ve yorumla değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Prof. Yıldız, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi:
" Türk tarımının geleceği açısından şu soruyu tartışıp, doğru sonca erişmemiz gerekiyor:
Tercihimiz ne olmalı?
ORGANİK Mİ? GELENEKSEL KONTROLLÜ TARIM MI?
Organik tarım; tüm dünyada yıllardan beri süregelen bilinçsiz ve aşırı gübre ile (tarımsal) kullanımı sonucu bozulmaya yüz tutan tarımsal ekosistemi ve insan sağlığını korumak amacı ile geliştirilmiştir. Son yıllarda tarımda verimliliği arttırmak amacıyla 3 çeşit girdi yoğun ve yanlış bir şekilde kullanılıyor. Bunlar: Hibrid ve GDO'lu (genetiği değiştirilmiş organizma) tohumluk kullanımı, pestisit (biyosid=tarımsal ilaç) kullanımı ve kimyevi gübre kullanımıdır.
GÜBRELEMEDE ÇEVRECİ YAKLAŞIMLAR!
Bu konuda fikir ileri sürenlerin tarım dışından olması, tarımın özellikleri, tarımsal üretim girdileri ve özellikleri hakkında hiçbir fikir sahibi olmayanlar tarafından kamuoyu oluşturulması, bitkisel ve hayvansal üretimin geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır. Kimyasal gübreler hakkında yanlış değerlendirmeler ve kavram karışıklıkları süregelmektedir. Toplumun bilimsel gerçekler ışığı altında bitki beslenmesi konusunda aydınlatılmaya ihtiyacı bulunduğunu düşünmekteyiz. Ekolojik tarım, organik tarım gibi kavramlar kimi kesimde dünyanın bu yollardan elde edilecek ürünlerle doyurulabileceği gibi kanı oluşmasına neden olmaktadır. Oysa 2030 yılında 8 milyara ulaşacak dünya nüfusunu besleyebilmek için bugünkü gıda üretiminin yüzde 60 oranında artırılması gerekmektedir. Hele bu nüfusun 2/3'nin şehirlerde yaşayacak olması, yani salt tüketici olması ve üretimi artırma şansı bulunan ülkelerin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olması konuyu bizim açımızdan çok daha önemli bir boyuta taşımaktadır. Bu nedenle Türk tarımının geleceği için konuyu gerçekçi bir yaklaşımla ve yorumla değerlendirmek yararlı olacaktır.
ORGANİK GÜBRELERE KARŞILIK KİMYASAL GÜBRE
Gübreler, tarımsal üretim sonucu topraktan eksilen bitki besin maddelerini tekrar toprağa kazandıran ve toprağın verim gücünü artıran maddelerdir. Gübreler, tarımsal üretimi artırmanın yanı sıra gıda kalitesini de yükseltmenin en etkin araçlarındandır. Gübre kullanımının bitkisel üretim artışındaki payının yaklaşık %58 olduğu bildirilmektedir
İnsanlığın geleceği için, gelecek kuşakları açlıkla yüz yüze getirmemek için tarımda verimliliği artırmalıyız. Bu görev, özellikle Türkiye gibi yüksek verim potansiyeline sahip ülkelere düşmektedir. Bu kapsamda daha çok gübre kullanmaya ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Ancak verimli ve etkili kullanmak koşulu ile.
Organik tarım özellikle, Hibrid ve GDO'lu (genetiği değiştirilmiş organizma) tohumluk kullanımı, pestisit (tarımsal ilaç) ve hormon kullanımında çok daha geçerli bir alternatif tarım şeklidir.
Ülkemizde "ne kadar gübre atarsan, o kadar verim alırsın" mantığı ile gübreleme yapılmakta ve böylece toprakların verimlilikleri azalmaktadır.
Gübreler ve gübreleme konusunda yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için konunun uzmanları her kesimi aydınlatmayı görev bilmelidirler.
Günümüzde özellikle çevreci kuruluşların yürüttüğü, çoğu bilimsel verilere dayanmayan kampanyalar, kimyasal gübreleri en büyük çevre kirleticiler olarak göstermeye yönelmiştir.
Çevre elbette önemlidir, insanlığın geleceği açısından mutlaka bilinçli bir şekilde korunmalıdır. Aşırı ve yanlış gübre kullanımının toprak, bitki, su ve havada olumsuzluklara yol açtığı bir gerçektir. Bir gerçek var ki ; Uygun doz, uygun çeşit, uygun zaman ve uygun şekilde kullanılmayan bir girdi, ilaç ta olsa toksik olmaya adaydır. Kullanılan gübre organik te olsa kimyasal(inorganik ) da olsa aynı düşünce geçerlidir. Çünkü toprak, iklim, bitki ve gübre özellikleri dikkate alınmadan, toprak -bitki analizlerine dayalı gübre yönetimi yapılmadan her iki gübreni de olası zararları kaçınılmazdır. Diğer bir ifade ile, ekonomik olmayacağı gibi ekolojik de(hava, su ve toprağı kirletecek ) olmayacaktır.
Doğaya dışarıdan yapılan her müdahalenin mutlaka bir yan etkisinin olacağı gerçeği göz ardı edilmeden bilinçli gübre kullanımı özendirilmelidir Unutulmamalıdır ki; soluduğumuz havadaki oksijeni artırmanın yolu daha çok bitkisel üretimden, daha çok yeşil üretmekten geçmektedir. Bitkisel üretimde gübrelerin ürün artışı ile çevre üzerinde sağladığı bu olumlu katkı da hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
Yapay tarımsal girdileri elemine ederek uygulanan organik tarım hiçbir zaman intensif
( kalsik, konvansiyonel ) tarımın alternatifi olamaz. Çünkü bitkiler organik beslenmemektedirler. Yani bitkiler besinlerini organik olmayan(inorganik=mineral ) formda kökleriyle almaktadırlar. Diğer bir ifade ile, bitkiye gübre organik formda sağlansa da, bitki organik gübrenin inorganik(mineral ) forma dönüşmesini bekler ve sonra inorganik form olan mineral(çoğunlukla iyonlar ve kısmen moleküler ) formda bünyesine alır.
Yukarda bahsettiğim gibi, gübre çeşidi organikte olsa kimyasal da olsa, bitki besinini inorganik formda alır ve her iki gübre çeşidinin de programlanmasında ; toprak bitki analizleri ve bitki tepki denemeleri mutlaka yapılmalıdır. Her iki gübre çeşidinin de aşırı ya da bilinçsiz uygulanmasının olası yan etkileri olacaktır. Aslında en akılcı gübre programı ;"kontrollü" gübre yönetimi olup, organik gübre+ kimyasal gübre uygulamasının birlikte yapılmasıdır. Bu birliktelik bitki gelişmesi için, iki anlamlı görevi uyumlu bir şekilde yerine getirecektir; Kimyasal gübre ile bitki ihtiyacı olan besin iyonlarını kolay ve ihtiyacı olduğu anda bünyesine alırken, organik gübre bir yandan bitkilere besin kaynağı olma işlevini sürdürürken diğer taraftan, hem toprak canlılarına enerji kaynağı hem de toprak hava -su ilişkilerini regüle eden(ıslah maddesi )kaynak olacaktır.
Öte yandan, yapay gübreler yerine doğal kaynakların kullanımı ile yapılan organik tarım bir alternatif üretim şekli gibi ileri sürülmesine karşın, bugünkü üretim potansiyelini karşılayabilecek organik kaynak dünyada bulunmamaktadır. Aslında organik girdiler için de bitkisel üretim şart olduğuna göre, yetersiz bitkisel üretim organik kaynaklarda da azalmaya yol açacaktır.
O halde çözüm nedir? İnsanlığı yeterince besleyecek düzeyde bitkisel üretim yapmak için kimyasal gübre kullanma zorunluluğuna karşın uygulanan gübrelerin çevre üzerinde yarattığı baskıyı, olumsuz etkiyi ortadan kaldıracak bir yol var mıdır? Bu konuda yapılan çalışmalar gübre kullanım etkinliğinin artırılmasının geleceği kurtaracak çözüm olabileceğini göstermektedir.
Toprağın ve yetiştirilecek ürünün özelliklerine göre doğru gübrenin seçilmesi, Gübrelemenin bitki besleme konusunda uzman kişilere danışılarak yapılması noktasında yapılan yanlışlar, organik tarıma geçiş için gerekçe sayılmıştır.
Toprak analizleri yanında bugün tüm dünya da yaprak, sap, tane, tohum, meyve analizleri de yapılarak gübreleme programları hazırlanmaktadır. Yaprakların, bitkilerin beslenme durumunu en iyi belirleyen organlar olduğu yapılan çalışmalarla saptanmış ve bu nedenle yaprak ve diğer bitki organlarının analizleri son yıllarda daha da önem kazanmıştır. Ancak tek başına yaprak analizleri ile gübre önerilerinde bulunulamaz. Mutlaka toprak analizleri ile desteklenmesi gerekir.
ORGANİK TARIMLA İLGİLİ YAŞANAN SORUNLAR VEYA
ORGANİK TARIMIN DEZAVANTAJLARI :
• Organik tarımın dünya pazarında yeni olması,
• Tüketicin bilinçsiz olması,
• Tanıtım eksikliği,
• Ürünlerin pahalılığı
• Pazarlama eksiklikleri
• Organik ürünlerin geliştirilmesine yönelik çiftçilere yeterli mali desteğin olmayışı
• Organik ürünlere karşı güvensizliğin olması
• Organik tarım konusunda kamu veya özel kuruluşlarca yürütülen AR-GE çalışmalarının yetersiz oluşu..
-Kalifiye eleman bulması oldukça zordur. Yani organik tarımda çalıştırılmak üzere işçi temini sıkıntılıdır.
-Ülkemizde üretimin birbirine yakın tarlalarda yapılması nedeniyle civardaki organik tarım olmayan arazilerden kimyasal olarak etkilenir.
-Haşerelerle kimyasal mücadele yapılmadığı için üretim düşüktür.
-Henüz toplumda organik tarım ürünleri kabul görmemektedir.
-Organik tarım sertifikalı birçok üretici klasik yöntemlerle üretim yapmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak gerek organik ve gerekse klasik(geleneksel) tarımın her ikisinin de üstünlükleri olabildiği gibi dezavantajları söz konusudur. Geçmişte turfanda yetiştiricilik nasıl alım gücü yüksek kesime hitap ediyordu ise, günümüzde de organik ürünler benzer konumdadır. Asıl mesele tarımın ekolojik sürdürülebilirlik ilkesine göre, toprak bitki analizlerine dayalı gübre yönetimiyle, bitkilerin doğal üretim yeteneklerini zorlamayan girdilerle kontrollü bir şekilde yapılmasıdır. Çevre- İnsan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen Gübre yönetiminde, Bitki besleme ve toprak verimliliği konusunda çalışan bilim adamlarının ortak görüşü "Tarımsal Üretimin yapılmasını, doğal kaynakların korunmasını ve gıda güvenliğinin sağlamasını amaçlayan üretim şeklinin "İyi Tarım Uygulamaları(kontrollü yetiştiricilik )" olması yönündedir. Çünkü "çevre sınır tanımaz." - Erzurum

 
ETSO'da seçim heyecanı
 
Önce Kız Lisesi, sonra Üniversite…
YORUMLAR
Toplam 34 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen 3 yorum var.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ejder tepesi 7 Mayıs 2013 Salı 13:15

EDİTÖR:SAYIN YORUMCU, ATILAN YORUMLAR KİŞİLEŞTİRMEYE VE HAKARETE YÖNELİNCE, BAHSETTİĞİNİZ VURGUDAKİ TÜM YORUMLAR YAYINDAN KALDIRILMIŞTIR. BİLGİLERİNİZE SUNARIZ

Yorumu oyla      7      4  
Misafir 7 Mayıs 2013 Salı 01:22

Yazı güzeldi. Güçlü, azimli ve kararlı bir kalem, başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim sayın hocam

Yorumu oyla      11      18  
Hasan Burancan 6 Mayıs 2013 Pazartesi 20:19

Hocam burada gerçekleri yazmışsınız.Görüş ve düşüncelerinize aynen katılırım.Fazla yoruma gerek yok.Doğruları kabul ettirmek daima zor olmuştur.Atalarımız doğru söylemiş 'Meyve veren ağaç taşlanır' Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Yorumu oyla      13      18  
Halktan biri 6 Mayıs 2013 Pazartesi 17:37

Memleketimiz şartlarında bilim, sanayi, tarım ancak bu seviyede olur ..İnsanımız; marifetin iltifata tabi olduğunu bilmedikçe, övgüden çok yermekte daha usta oldukça, başarılı insanları başarısız sayıp köstek oldukça, bir müşterekte buluşmak yerine karşısına aldıkça, karanlıktan şikayet edip bir mum yakmadıkça, daha önemlisi herkesi düzeltmeye çalışırken düzeltilecek olanın en başta kendisi olduğunu bilmedikçe kolay değil bu milletin başarılı olması, bir şeyler üretmesi...Lütfen hakaret ve lafı çarpıtmak yerine neler yapabiliri tartışalım.. Bu ortamı da teksasa çevirmeyelim..****

Yorumu oyla      15      8  
kardelen 6 Mayıs 2013 Pazartesi 17:01

Nasıl oluyor da ejder tepesi uzun mesajlar yazabiliyor ? diğer yorumcular için belli sayıda kelimeyle sınırlı tutulmuş ? torpillimi bu ejder ?
Editör: word'de yazıp explorer tarayıcısından yapıştırırsanız siz de o uzunlukta arabilirsiniz... Biz de olayı ejder tepesinin yorumlarından sonra fark ettik!

Yorumu oyla      11      5  
hakan kaplan 6 Mayıs 2013 Pazartesi 14:34

ejder tepesi araştırmalarını iyi yap başkalarının söylediğiyle örnekler verme domates tohumunun yüzde yüzü israilden gelmiyor git antalyaya gör yerli domates tohumu yetişrtiren ve pazarlayan önemli şirketler var artık... buğday tohumuda yüzde yüz amerikadan gelmiyor git TİGEM e gör ne yetiştiriyorlar...

Yorumu oyla      13      17  
6 Mayıs 2013 Pazartesi 14:15

Tamam sen haklisin arkadasim, Erzurum cifcisinin-tariminin hic bi problemi yok, hersey güllük-gülistanlik, tikir-tikir isliyor. Sen benide muhattab alma ve gülmene devam et. Benimde yapacak islerim var zaten. Muhabbetle.

Yorumu oyla      20      6  
ejder tepesi 6 Mayıs 2013 Pazartesi 14:08

Önce Nesrin Hocaya yazan yorumcuya derim ki; bizim öyle bir takıntımız olmadı,kimseye hakaret de etmedik etmeyiz.Yapılmayanları sadece eleştiririz.Bu eleştirilerimiz de hakaret değildir.Eleitiri demokrasilerin özünde vardır.Eleştirilmeyen kurum ve kişiler zamanla çöker ,çürür ve yok olurlar.Yorumcu arkadaş,siz "bilim ve bilişim" soyut kavramlar demişsiniz.Bilim kelimesi;kâinatta olan olayları seçen ve konu alan,deneylere dayanan,gerçeklik ve yöntemlerden yararlanarak düzenli bilgi elde etmektir.Bilişim de;bilimin dayanağı olan bilginin,özellikle elektronik makinalar aracılığıyla, insanın,düzenli ve akla uygun bir şekilde işlenmesi bilimidir. Lütfen önce kelimeleri yerli yerine oturdunuz ve öyle yazınız.Sonra,bu kelimeleri biz ilk defa kullanmıyoruz ki öyle afallıyorsunuz.Mesela beş gün önce,Kafkas Üniversitesi,Tıp Fakültesi Dekanı Sayın, Prof.Dr.Bünyamin Önal Bey de Uluslararası bir sempozyumda şöyle diyor: "Bilim yapmak isteyenlerin kaynak bulabileceğini,ama bilim yapılmadığını" söylemektedir. Bugün bu sözü bu ülkede ehl-i vicdan sahibi birçok akademisyen söylemektedir. Hatta,eski yök Başkanı Yuzuf Ziya Özcan,10.01.2010 tarihinde,Uşak Üniversitesinde yaptığı bir konuşmasında Türkiye’deki üniversitelerin derin bir uykuda olduğunu söyleyerek “Türkiye bugün ,domates ve buğday gibi ürünlerin tohumlarını yurt dışından ithal etmektedir.Üniversitelerimiz açısından bu utanç verici bir durumdur. Biz ekonomiye ne katkı veriyoruz?Yeni yeni teknolojler mi üretiyoruz? Bugün domatesin tohumunu İsrail’den,buğdayın tohumunu Amerika’dan alıyoruz.Utanç verici bir durum.Bugün bir kilo tohum altından daha kıymetli.Bizim ziraat fakültelerimiz bu işlerle hiç ilgilenmiyor mu ?Eğer bugün memleketimiz bu durumdaysa bunun sorumlusu biziz” yani üniversitelerdir demektedir. Bu sözler bir önceki YÖK Başkanı,yani üniversitelerin en başındaki akademisyene aittir. Buyurun size üniversitelerin ve ziraat fakültelerinin içler acısı durumları. Bize söz yetiştiren buradaki yorumculara soruyorum. Bugüne kadar bu üniversiteler burada sözü edilen hangi teknolojik eserleri bilimsel icat edip ürettiler? Hiçbirisini.Yıllardır Türkiye, teknolojiye milyar dolarları verdi.Ülkemiz teknolojiyi üreten ve satn ülkelerin “Pazar kolonisi” oldu. Eğer gelişmiş ülkeler gelişmiş ve kalkınmışlarsa ve teknolojiyi üretip satıyorlarsa bunu üniversitelerine borçlular.Biz de bu perişan ve fakirliğimizi üniversitelerimize borçluyuz. Hani ürettiğimiz ve sattığımız bir teknolojik eser var mı? Yok. Bu ülkede 65 milyon cep telefonu var,bunların hepsi de yabancıların.Bizim bir markamız var mı ? Yok.Kullanılan tüm teknolojik eserlerin hepsi yabancılara ait değil mi ? İçlerinde bizim üniversitelerin ürettiği bir eser var mı ? Yok. 13 bin prof.tan,11 bin doç.ten hangisi “Nobel Ödülü” aldı?Hiçbirisi.Ama İsrail’den bugüne kadar,106 bilim adamı bu ödülü aldı.Dünyanın ilk 100 üniversitesinde yoklar. 200’de bir,500’de beş üniversite var.Atatürk Üniversitesi 3000 üniversite içerisinde 890. sırada.Zaten bu sıralamayı yapanlar,500’den sonrasına pek bakıp aldırmıyorlar.Bunlara da bir isim veriyorlar!.. Nesrin Hanımefendi, Hocasının kitaplar çıkarıp neşrettiğini söylüyor Bakınız Hanımefendi, üniversiteler bilgi aktarılan ve belletilen yer değil,bilgi üretilen ve araştırma yapılan yerlerdir. Bakınız tekonolojiye dönüşmeyen,toplumun gelişmesine katkısı olmayan, bilimin temellerini sorgulamayan yayınların hiç önemi yoktur.“Unutmayınız ki bilim,bilişim, üretim,yüksek düzeyde araştırma,teknoloji üretme,patent alma üniversitelerin asli görevleridir.Bilim adamlarının görevi bunları icat etmek üretmek ve sanayiye uygulamaktır.Bugün bir Samsung ,bir Apple yarışmaktadır.Hani bizim dünya çapında marka olmuş,insanlığın hizmetine sunduğumuz bir teknolojik eserimiz var mı? Yani Samsung’u icat eden Koreli bilim adamları çok zeki de bizimkiler… Bana hamasi duyguların aktarmayınız,elle tutulur,gözle görülür bu gibi teknolojik eserlerden ve çalışmalardan bahsediniz.Üniversite demek öğrencilere akademik bilgilerin aktarıldığı yerler değil,bilimin vb.üretildiği yerlerdir.Bırakınız bu” tekkeyi bekleyen,çorbayı içer” medrese anlayışını da bu asrın pozitif bilimlerinden bahsediniz ve yapınız.Bugün kullanılan tüm teknolojik eserler bu şekilde meydana gelmiş ve insanlığın hizmetine sunulmuştur.Siz eserler diyorsunuz da mesela bir Harvard Üniversitesinin kütühanelerinde 17 milyon kitap varken bizim 164 üniversitemizde toplam,sadece 3 milyon kitap bulunmaktadır.Bu konuda da taaaaaaaaaaaaa gerilerdisiniz. Bizim üniversitelerle bir alıp vereceğimiz yoktur.Ama araştırma,bulma,icat etme ve bunları teknolojik eser olarak sanayiye sunmak üniversitelerin öz be öz görevleridir.Biz eleşetiririz,sizler de gece gündüz çalışan,mesai mefhumu gözetmeyen,araştıran,bulan,icat eden üreten yabancı bilim adamları gibi görevinizi yapınız,bizler de sizleri eleştirmeyelim. Aksi takdirde bu devamedecektir.Ha Hanımefendi, o yorumunuzun bir yerinde “mebal”demişsiniz belki sehven yazılmıştır aslı “vebal (mes’uliyet)”dir. Turgut Özal Üniversitesindenbir akademisyen” Akademisyenlerin Toplumdaki Ağırlığı Nedir ?” başlıklı uzun bir makalesinde “Akademisyenler kendilerini çok önemserler.Toplumda,cemiyette hep dikkate alınmak isterler.İlgili,ilgisiz her konuda ,kendilerine danışılmadan pek memnun olurlar.Pek çok akademisyen uzmanlık alanı olmayan konularda ahkam kesmeyi pek severler.Bu nedenle,hemen hemen hiçbir akademisyen, ‘bilmiyorum,alanım değildir’kolay kolay diyemez.Akademsiyenlerin piri sayılan İmam-ı Âzam’a sorulan 10 sorudan 9’una ‘bilmiyorum’ demesini hatırlayınca burada bir problem olduğu ortaya çıkıyor.Akademsiyenler arasında bir kast sistemi vardır.Ünvanlarını pek önemserler.Halkla,avamla ayrık durmayı tercih ederler.Geride bıraktıkları ünvanlı akademisyenlere tepeden bir bakış vardır.Akademik camiada olmaması gerektiği halde prosedürleri,törenleri, protokolleri,merasimleri severler.Üniversiteler sadece teoriler geliştirmek teorik bilgiler üretmek için değil,toplumu aydınlatmak,eğitimli insan ihtiyacını karşılamak hayata dair problemlere çözümler üretmek ve bu çözümleri tatbik edilir kılabilmek için vardırlar.Ancak bizde akademik camia hayattan,sokaktan,sanayiden,üretimden, iş dünyasından pratikten kopuktur.Eğittikleri insanların mesleklerine intibakları için,ciddi bir zamana,deneyime ihtiyaçları vardır.BİZDE AKADEMİSYENLER GENELDE, BATIDA ÜRETİLENLERİN RİVAYETLERİYLE UĞRAŞIRLAR.Akademisyenler ilmin izzetini korumayı,müstağni olmayı ‘halka tepeden bakma’, ‘başkalarını küçümseme’ şeklinde anlayabilmektedirler… Üretenler, Türkiye’deki üniversite ortamından kurtulup batı üniversitelerine sığınabilenler.. .” aslında bu uzun makaleden kısa bir bölüm aldık, yazılacaklar çok daha uzundur.İşte Türkiye’deki üniversite ve akademisyen profili bu olduğu için,bugüne kadar bir şey yapılamadı.Bizde bir akademisyen bir makale yazsa hemen kariyerini başa koyar.Batıda adam sadece ismini yazar ve bu makalenin icra alanına bakar,onun içeriğini önemser.Yazacaklarımız çoktur.Amma biz kısa kestik.Selamlar.

Yorumu oyla      17      7  
hakan kaplan 6 Mayıs 2013 Pazartesi 13:25

Sen beni güldürdün Allah'ta seni güldürsün ne diyim yoncalık bir kere nik kullanarak neden yazıyorsun ismin cismin yok mu senin takma isimlerle klavye kabadayılığı yapıyorsun ikinci olarak Olağanüstü iklim olayları diye birşey var duydunmu hiç bilmem ama bunu meterolojinin uzun vadede bilmesi imkansız sen sözlerimi çok açık bir şekilde çarpıtıyorsun dünyanın her yerinde en gelişmiş ülkelerde bile buna çare yok git en gelişmiş ülkelerden biri olan amerikaya bir kasırga vuruyor sel oluyor kaç milyon dolar zarara uğruyor bizim ülkemizde bunların olması doğal değil mi biz efsunlumuyuz arkadaşım bu olaylardan önce gerçekten yapılacak birşey varsa herkes üstüne düşeni yapıyordur sonrada yapıyor ama sizin gibiler yapsada yapmasada hep yapmadı politikası içinde olduğu için kim ne yapsa boş...isminle yaz nik kullanma yapacaksan yorum...diğer türlü muhatap almayacağım seni
EDİTÖR: Hakan Bey kardeşim sitemize mesaj gönderen okurlarımızın kullandıkları isimlerin gerçek olup olmadığını kimse bilmiyor. YONCALIK adıyla yorum yapan okurumuz da çok nitelikli ve hakaret içermeyen mesajlar geçiyor. İsme takılıp kalmadan maksadı hasıl edecek yazışmalar yapılması doğru olanı. Maksat ise, yapılan haberlerden ülkemiz ve Erzurum için iyi sonuçlar doğmasını sağlamak...

Yorumu oyla      10      20  
yoncalik, 6 Mayıs 2013 Pazartesi 12:00

Arkadasim sac-ma-la-ma ! Oturdugun yerden bi kac dakikada kafandan kapilari kapatarak zaten ne uzun vadeli, ne kisa vadeli sorunlari cözemezsin. Hele bide tembelligine "allahdan geldi, yapacak bise yok" bahanesi uyduruyosan zaten yerin Üniversiteden ziyade camii külliyesidir senin. Olaylardan ders alma, olabilecek sorunlara dair önlemler alma; insanligi bu seviyeye getiren temel etkenlerdendir. Umarim akademisyen degilsindir, zira bir akademisyende olmasi "zorunlu" temel nitelliklerden, yazdigin kadariyla mahrumsun. Rusya, Kizil Meydanda önemli bi organizasyon olacagi zaman, gelen bulutlari manipüle ederek kizil meydanda günesli bi hava olmasini sagliyor. Kuraklikla alakali yazdigim gibi meteorlojiyle irtibatli daha cevreli bi arastirma yada uygun fiyata yapay yem üzerinde calisilabilir. Gecen yil halk bu konuda magdur oldu. Elbette "en azindan" bi daha olmamasi icin önlemler alinabilir.Eger yanitlayacaksan yazdiklarimi oku-anla sonra cevap ver,yani su ana kadarkiler gibi olmasin!

Yorumu oyla      21      9  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
ÇOKAB’da Cağ Kebabı gündemi
Çoruh Havzası Kalkınma Birliği (ÇOKAB) tarafından organize edilen Çoruh ...
Üretim ekonomisine doğru..
ÖZEL-Ekonomi Bakanlığı yılın ilk çeyreğinde gerçekleştirilen dış ticaret ...
Ergüney önceliklerini paylaştı
Erzurum Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Başkanlığına kısa bir süre önce ...
 
KUDAKA’dan Çamlıkaya Zirvesi
Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nin Tıbbi ve Aromatik Bitkileri Potansiyeli ...
4 ayda 11 milyon ihracat
ÖZEL-Erzurum’da nisan ayında 2.9 milyon dolar, yılın ilk dört ayında ise ...
MÜSİAD'tan kalkınma reçetesi
Müstakil ve Sanayici İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Erzurum Şubesi yönetimi, ...
 
‘Allah Devletten razı olsun’
70 yaşındaki İbrahim Güven çalışmaları dikkatle izlediklerini belirterek, ...
OSB’ye Müftülük desteği
Tortum İlçe Müftüsü Celal Büyük, sivil toplum kuruluşlarını ziyaretleri ...
Erzurum Ekonomi Tarihi’ne girdi
Sermaye Piyasası Kurulu, İstanbul ve Ankara dışında ilk defa üçüncü bir ...
 
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeKünye FacebookFacebook TwitterTwitter Günün HaberleriGünün Haberleri