Böyle bir rezalet…
Böyle bir alçaklık…
Böyle bir namussuzluk olabilir mi?
Oluyor!
Hem de her gün oluyor!
Her gün yeni bir iftira, her gün yeni bir linç, her gün yeni bir karakter suikastı…
Bir adam var.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli.
Birilerine yardım eli uzatıyorlar, makbuz karşılığı on bin dolar gönderiliyor. Adamcağız, görev bilinciyle, kameranın kayda aldığını görüyor ve buna rağmen sayıyor bu yardımı.
Ama ne oluyor?
Bir hain, evet bildiğin hain, daha önce Diyanet’ten atılmış bir kin makinesi…
Görüntüyü kesip biçiyor, montajlıyor, sanki rüşvetmiş gibi sunuyor.
Ve sosyal medya denilen dijital lağım kuyusuna salıyor bu iftirayı.
Altına da yazıyor:
“Diyanet çalışanı rüşvet alırken görüntülendi!”
Bir anda patlıyor video.
Yüz binlerce kişi izliyor.
Sonra milyonlar…
Sonra bütün dünya!
Yorumlar mı?
“Diyanet çökmüş!”
“İşte dinci düzenin rezilliği!”
“Haram para!”
Peki sonra ne oluyor?
Doğru ortaya çıkıyor.
Ortada rüşvet yok.
Ortada suç yok.
Yardım var, makbuz var, şeffaf kayıt var.
Ama kimse dönüp de demiyor:
“Biz bu adama iftira attık.”
“Yanlış yaptık, özür dileriz.”
“Bu adamın ailesinden, çocuklarından helallik dileyelim.”
Çünkü bu toplumda çamur atan kazanıyor.
Gerçek, en son anlaşıldığında bile o çamur silinmiyor.
Etiket yapıştı mı, çıkmıyor.
İtibar suikastının cezası yok!
Bu alçaklığa bir bedel yok!
Hayatı karartılan adam mı?
O ömrü boyunca alnında “rüşvetçi” damgasıyla dolaşıyor.
İnsan içine çıkamıyor.
Çoluğu çocuğu sokakta eziliyor.
Kariyeri bitiyor, onuru yok oluyor.
Peki bu iftirayı yayan?
Sırıtıyor.
Tweet atıyor.
YouTube’dan gelir elde ediyor.
Üstüne bir de kahraman ilan ediliyor!
Arkadaş, bu kadar kolay mı bir insanı bitirmek?
Bu kadar ucuz mu bir adamı hedef tahtasına oturtmak?
Yok öyle yağma!
Bunu yapan her kimse…
İlk paylaşan kimse…
Montajlayan kimse…
Hayatını dört duvar arasında geçirmeli!
Sürünmeli!
İftirayı rüşvetle eş değer gören bir hukuk sistemi kurulmalı.
Çünkü bu da bir tür terör eylemidir!
Psikolojik terör…
Algı terörü…
Dijital linç terörü…
Ve bu terörün hedefinde, devlet var.
Kurumsal itibarı var.
İnanç var.
Vicdan var.
Bugün bir Diyanet çalışanına, yarın bir öğretmene, öbür gün bir doktora…
Bir gün senin babana!
Bir gün senin oğluna!
Hiç düşündünüz mü?
Bir gün sizin de kapınızı çalar bu dijital iftira furyası.
O zaman ne yapacaksınız?
Gerçeği ortaya çıkarsanız ne olur?
Kim duyacak?
Yüz milyonlar, o ilk yalanı gördü.
Gerçek mi?
Üç kişi bile izlemez…
İşte bu yüzden…
Bu ülkenin artık “iftira yasası” olmalı!
Sosyal medyada bilinçli olarak yalan servis eden herkes…
Suçsuz bir insanı karalayan herkes…
En ağır cezayı almalı!
İbretlik cezalar verilmeli!
Yoksa bu ahlaksızlık salgın gibi yayılacak.
Bu vicdansızlık salgını, hepimizin evine bulaşacak!
Çamur at, yapışsın…
Sonra “pardon” de, kurtul!
Yok öyle bir şey!
Yok öyle canı sıkılınca bir adamın hayatını bitirmek!
Yok öyle dijital giyotin!
Burası muz cumhuriyeti değil.
Bu milletin onuru, öyle ucuz değil!