Bir baba, iki çocuğa bir tost alır. Büyük olanı çağırır, “İkiye böl!” der. Küçük olana döner, “İstediğini al.”
İşte size anayasa maddesi gibi sade, medeni hukuk gibi net bir uygulama: Ne eksik, ne fazla.
Bir tostun ortasında duran adalet terazisi.
Büyük çocuk, tostun biri küt, biri cılız ucu olmasın diye ince eleyip sık dokur. Çünkü bilir: Hile yaparsa o kalın kenarı kendisi yutamaz.
Küçük, seçme hakkının ferahlığıyla yerleşir sandalyeye. Siyaset biliminde buna “karşılıklı caydırıcılık” deniyor.
Biri keserse, öbürü seçer.
İşte size NATO dengesi, yüzyıllık Lozan stratejisi, biraz da mahalle hukuku…
Şimdi bunu memlekete uyarlayalım.
Baba = Kanun.
Büyük evlat = Devlet.
Küçük evlat = Millet.
Devlet böler. Millet seçer.
Devlet, ‘böldüm ama yedirmem’ diyemez. Millet de, ‘hep bana hep bana’ diye ağlayamaz.
Bir tostluk memleketiz bazen. Paylaşamadığımız şeyin miktarı az, gölgesi büyük.
Hukuk, bazen bir bıçak, bazen bir çataldır. Kim tutarsa dikkatli tutmak zorundadır.
Adalet dediğin şey, bir fırın değil belki ama herkesin ağzında bir lokma sıcaklık bırakmalı.
Yoksa büyüğü hırçın eder, küçüğü hınçlı…
Ve şunu unutmayalım:
Tostu adil bölmeyen, her bir şeyi yamuk kurar.
Milletin dilindeki lokma, adaletin terazisinden geçmeden boğazdan inmez.
Çocuklara adil davranmayı öğrenemeyen, bir ülkeyi de dengede tutamaz.
Tosttan başlar bu işler…
Sonrası anayasaya kadar gider.