Çok eski ve önemli mesleklerinden olan dokumacılıkta ilmikler, tek tek değil, boydan boya atılan atkılarla dokunur. Dokuma tezgâhlarının boyutları değişkendir. Ama yaklaşık olarak 2.25 metre boyunda, 1.60 metre eninde ve 2 metre uzunluğunda olan tezgahlar atkılar, taraklar, pedallar, def ve mekikden oluşurdu. Çıkrıklarda sarılarak yumak haline getirilmiş iplikler tezgâhta tek sıra halinde atkılara gerilir. Elle atılan mekiğin iplikleri, çözgülerin arasında gider gelir. Dokumacı tezgâh altında bulunan pedala sağ ayağıyla bastırınca ön tarak aşağı iner, o anda sağ elle mekik tarakların arasındaki boşluktan sol tarafa atılır ve sol elle mekik yakalanır, sağ elle tarağı kendisine taraf çeker. Ardından sol ayakla pedala bastırılır, ön tarak yukarı kalkarken arka tarak aşağı iner ve o anda sol elle mekik tarakların arasındaki ipliklerin arasından sağ tarafa atılır, sağ elle mekik yakalanırken, sol elle de tarağı kendisine taraf çeker. Bu işlemler seri ve çok hızlı bir biçimde yapılırdı. Mekiğin gidip gelişi ve tarağın defe her vuruşuyla yavaş yavaş bez ve bez üzerinde desenler oluşturdu.
Dokumaya başlanmadan önce iplerin şirezlenmesi, kurutulması, sonra da çıkrıklarda sarılmaları gerekir. Çıkrık, tahtadan yapılmış elle çalışan ilkel bir iplik eğirme ve sarma aletidir. İplik yumakları bu aletle yapılır. Çıkrık, iki ayak arasında dönen bir büyük kasnak ve bu kasnağın döndürdüğüğden meydana gelir. Çıkrık bir elle çevrilirken, diğer elle değişip tutularak ipin düzgün yumak olması sağlanırdı.
Bu tezgâhlarda çeşitli renk ve boyutlarda dikilip biçilen giysi bezleri, sofra bezleri, el havluları ve şire bezi dokunurdu. Dokumacılık, tekstil sektörünün gelişmesi sonucu yok olmaya yüz tutan mesleklerden biri haline geldi. Şimdi turistik amaçlar ile otantik ve folklorik değerleri yaşatmak için bazı bölgelerde veya yerlerde bu meslek yeniden diriltilmeye çalışılıyor.