Hicretin ikinci yılında farz kılınan ve 1387 yıldır İslam aleminde coşkuyla karşılanan Ramazan ayında Selçuklu ve Osmanlı döneminde yaşatılan bazı gelenekler, değişen zamanla birlikte unutuldu. Ramazan’ın artık varolmayan geleneklerinden biri hediyelerdir. Zengin konaklarda bir şölen havasında geçen Ramazan ayı boyunca yüzlerce misafir ağırlanır, çat kapı gelen misafirler sofraya buyur edilirdi. Konak sahipleri sadece misafirlerini ağırlamakla yetinmez, semtin fakir fukarası için de sofralar kurdururdu. O dönemlerde ev sahipleri, iftar misafirlerine çeşitli hediyeler verirdi. Günümüzde varlığını devam ettirmeyen Ramazan geleneklerinden biri de Diş kirası geleneğidir. Diş kirası, iftar misafirleri teravih namazına gitmek üzere hazırlanırken, kendilerine sunulan hediyelere denirdi. Misafirlere kadife keseler içinde sunulan hediyeler arasında gümüş yüzükler, tabaklar, değerli taşlardan ve tesbihler bulunurdu. Ramazan'ın ruhuna uygun olarak, bu gelenek içinde fakir fukara yine unutulmamıştı. Misafirlerine Diş kirası sunan ev sahibi, cömertliği ölçüsünde fakirlere de, yine kadife keseler içerisinde, gümüş akçe ve altın paralar verirdi.
İftar sofralarının bir diğer değişmezi ise çat kapı gelen misafirlerdi. Eskiden iftar sofrası misafirinin en makbulü, çat kapı gelen dostlardı. Eski Ramazanlarda sevilen bir kişiye habersiz misafir olmak büyük bir saygı belirtisiydi. İftar saati yaklaşırken herkes evine çekilir, iftar sofrasının hazırlıkları başlardı. Bu saatlerde, özellikle tam ezan saatinde, sadece çok saygı duyulan ve sevilen yakınların evlerine habersiz ziyaretler yapılırdı.