Bakın şu fotoğraflara… Bir yanda podyumda ışıkların altında yürüyen mankenler, diğer yanda açlıktan gözleri çökmüş, çamur içinde yalınayak yürüyen çocuklar. Bir tarafta Paris defilesi, öbür tarafta Halep mülteci kuyruğu. Aynı kareye sığdırılmış bu dünya, aslında insanlığın iki yüzü değil, yüzsüzlüğü.
Bir köşede kristal banyoda köpük partisi yapanlar var. “Suyun sıcaklığı fazla mı, az mı” diye düşünenler… Öbür köşede bombalanmış harabenin ortasında paslı leğende çocuklarını yıkamaya çalışan babalar. Şampuan parasına Gazze’de bir mahalle doyuyor. O banyodaki havlunun fiyatına Afganistan’da köyün yarısı kışı çıkarıyor. Biri köpüğü fazla kaçırdı diye şikâyet ediyor, diğeri çocuğunu kan içinde yıkıyor. Buyurun size uygarlık masalı.
Bir yerde kayak tatilinde poz veriyor çocuklar. Rengârenk montlar, parlak gözlükler, selfie sırıtışları. Aynı anda bir başka yerde koltuk değneklerine yaslanmış bir kız çocuğu çamurlu sokakta yürümeye çalışıyor. Biri karın üstünde kayarken kahkaha atıyor, diğeri aynı karın üstünde donmamak için yaşam savaşı veriyor. Aynı çağ, aynı gezegen, aynı vicdansızlık.
Bir baba omzunda bebeğini taşıyor. Çocuk uyuyor, huzur içinde. Bir başka baba omzunda bebeğini taşıyor, çocuk sargılar içinde, gözünden kan damlıyor. O bebekle bu bebek arasında tek fark doğduğu coğrafya. Birinin kaderi uyku, diğerinin kaderi kabus. Birinin masal kitabı var, diğerinin mezar taşı.
Bu fotoğraflar montaj değil, gerçek. Aynı gün, aynı saat, aynı dünya. Bir tarafta moda defilesinde ışık altında yürüyen mankenler, diğer tarafta sınır kapısında kilometrelerce uzanan mülteci kuyruğu. Birinin alnından spot ışığı vuruyor, diğerinin alnından bomba şarapneli. Birine alkış tutuluyor, diğerine mezar kazılıyor.
Ve biz hâlâ birbirimize “dünya küçüldü” masalı anlatıyoruz. Hayır küçülmedi. Daha da büyüdü uçurumlar. Daha da derinleşti yarıklar. O yüzden bu karelere bakın. Bu kareler aslında tek bir şey söylüyor: Dünya bir fotoğraf karesi kadar ikiyüzlü. Bir yanda şampanya patlatanlar, öbür yanda açlıktan çocuklarını kaybedenler. Ve biz hâlâ buna “medeniyet” diyoruz.