Aşık olduğunda, uykusu kaçtığında, kedisi öldüğünde… Babasını arayan bir kız varmış. Ne güzel değil mi? Kız babasını her şey için arıyormuş. Hayat dediğin de tam böyle bir şey işte, bir insanı bir insana anlatabilmek… Ama dur! Bir şey daha var!
O “her şey için aradığı baba” yaşarken, birileri babalarını bir daha asla arayamayacak hale getirildi!
Sırrı Süreyya Önder… Apo için “manevi babam” demişti ya hani… Hani şu teröristbaşı, bebek katili, yakan, yıkan, boğan, ağlatan…
Peki, Nurcan Karakaya… Hani o Yüksekova’da tuzaklanan mayınla parça parça edilen anne… Kucağındaki 11 aylık bebeğiyle birlikte. Telefon açıp kimseyi arayabildi mi?
Astsubay Sadık Akın şehit düşerken, doğuma saatler kala olan eşi Şenay ne yaptı? Doğurduğu bebeğe “Babanı ara da ilk aşkını öğrensin” diyebildi mi? Ya da Selçuk Paker’in eşi? Karnında iki aylık canla, mezar başında babanın yerini anlatabildi mi?
Aybüke öğretmen… Belki bir gün aşık olacaktı. Belki babasına anlatacaktı… Ama olmadı! Çünkü onu da onlar katletti!
Fethi Sekin… İzmir Adliyesi’nin önünde üstüne yağan kurşunlara göğsünü siper etti. Kızları var… Telefona sarıldılar mı hiç? Aramak istediler mi “babacığım ben aşık oldum” demek için?
Eren Bülbül… Daha 15’indeydi! Yaşasa, babasına bir gün demeyecek miydi: “Baba, kalbim çok hızlı atıyor…”
Ama sen ne yaptın ey Sırrı Bey? Apo’ya “manevi baba” dedin. O eli kanlıya…
Ve sonra ne dediniz birlikte?
“Terörist başı diyemezsiniz!”
Peki biz ne diyeceğiz size?
Meydanlarda Apo posterleriyle yürüyenler, onunla renkli fotoğraflar paylaşanlar, “biz olmazsak başçavuş gelir” diyerek tehdidi romantize edenler…
Biliniz ki!
Bu ülkenin şehitleri her gün anılır, ama siz bir gün bile hayırla anılmayacaksınız!
Çünkü ölüm bilgelikse, hainlik küfürdür!