Bir zamanlar eşkıya dağdaydı. Şimdi fiber hattın ucunda…
Eskiden han baskınları olurdu, şimdi banka hesaplarına sızıyorlar.
Bir zamanlar “tokatçı” elini cebinize atardı, artık klavye başında parmağını vicdanınıza sokuyor.
Ve günün sonunda, Erzurum da o 58 şehirden biri oldu.
Yasa dışı bahis, sanal fuhuş, çevrimiçi müstehcenlik, yapay zekâlı dolandırıcılık…
Tıpkı karakış gibi çökmüş bu suç çeteleri memleketin üstüne. Ama buz gibi değil, sinsi bir sıcaklık bu.
Dijitalin cehennem ateşi.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bas bas bağırıyor.
“334 şüpheli yakalandı” diyor.
170’i tutuklandı, 86’sı adli kontrolde, gerisi sırada.
Sanki bir sanal mafya romanı.
Yalnız fark şu: Bu kitap henüz bitmedi.
Bu sadece ilk bölümü.
Erzurum’da da operasyona dahil olan emniyet güçleri, bu yeni nesil haydutları tek tek yakaladı.
Ama işin en ürkütücü kısmı şu: Bu adamlar sadece suç işlemiyor, algoritma yazıyor!
Çünkü artık kabadayı dövme bilmiyor; banka API’si biliyor.
Çeteler kabza değil, klavye tutuyor.
Yapay zekâyla “oltalama” yapıyorlar.
Promosyon tuzağı kuruyorlar.
Çocuğun oyuncağına değil, aklına uzanıyorlar.
Bu çağın hırsızı maske takmıyor, ekran ışığıyla aydınlanıyor.
Bu çağın dolandırıcısı külhanbeyi değil, start-up vari!
Yani?
Yani suçun kodu yazıldı.
Ve biz hâlâ antivirüsle oyalanıyoruz
Devlet yakalıyor ama sistem hâlâ açık.
Bu suçlar “çete işi” değil artık, bir “ekosistem”.
Adını koyalım: Siber çete demek yetmez. Bu bir kripto-karanlık düzeni.
Sanaldan çalıyor, gerçeğe hükmediyorlar.
Ve tekrar hatırlatalım:
Bu çağın en büyük silahı tüfek değil.
Fatura gibi duran bir e-mail.
Bir link. Bir uygulama.
Ve en büyük güvenlik duvarı, halkın farkındalığıdır.