Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her yıl belirli bir tema çerçevesinde düzenlenen ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’, İstanbul Süleymaniye Camiinde düzenlenen açılış programıyla başladı.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünce düzenlenen ve kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla her yıl bir temanın belirlendiği haftanın açılış programına katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, camiyi milletin kalbine taşımak için çeyrek asırdır Diyanet İşleri Başkanlığının ‘Camiler Haftası’nı toplumla beraber idrak ettiklerini kaydetti.
Başkan Görmez, sözlerinin başında Ankara’da meydana gelen terör saldırısında hayatını kaybeden vatandaşlara rahmet dileyerek teröre ilişkin önemli mesajlar verdi.
Bozguncu bir ideoloji uğruna insanları katletmenin zalimlik ve gaddarlık olduğunu vurgulayan Başkan Görmez, bu katliamların, insanoğlunun ruhunu, kalbini ve bedenini sattığı zaman yeryüzünün en vahşi varlığına dönüşebildiğini göstermesi bakımından önemli olduğuna dikkat çekti.
Bu milletin her bir ferdine büyük görevlerin düştüğünü de hatırlatan Başkan Görmez’in konuşmasından önemli satır başları şöyle;
“BOZGUNCU BİR İDEOLOJİ UĞRUNA İNSANLARI KATLETMEK ZALİMLİKTİR, GADDARLIKTIR…”
Ankara’da yaşanan katliamda hayatlarını kaybeden bütün insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara acil şifalar diliyorum. Allah milletimizin sabır ve metanetini, birlik ve beraberliğini, ahengini ve kardeşliğini daim eylesin. Selam ve eman yurdu olan İslam beldelerini kuşatan bu katliamlar bize hangi düşünceden olursa olsun insanoğlunun ne kadar zalim, gaddar ve vahşi olabileceğini gösteriyor. Bir tek insanın kalbini Kabetullah’a bedel kabul eden, bir tek insanın kalbini kırmayı Kabetullah’ı yıkmaya bedel kabul eden bir dinin mensupları nasıl olur da kadın çocuk demeden vahşice katliamlar meydana getirir. Bozguncu bir ideoloji uğruna nasıl olur da insanları bu şekilde katledebilir.
“BU KATLİAMLAR BİZE, İNSANOĞLUNUN RUHUNU, KALBİNİ VE BEDENİNİ SATTIĞI ZAMAN YERYÜZÜNÜN EN VAHŞİ VARLIĞINA DÖNÜŞEBİLDİĞİNİ GÖSTERİYOR…”
Bu katliamlar bize insanoğlunun ruhunu kalbini ve bedenini sattığı zaman yıkmaya ve fesat etmeye yeltendiği zaman yeryüzünün en vahşi varlığına dönüşebildiğini bize göstermesi bakımından önemlidir. Bu hadiseler aynı zamanda bu toprakları vatan kıldığımız günden bugüne kadar birlikte yaşadığımız bütün kardeşlerimize her birimize büyük bir görev, sorumluluk, mesuliyet yüklüyor.
“KALPLERİMİZİ BİRBİRİMİZE DAHA FAZLA KENETLEMELİYİZ…”
Biz kalplerimizi birbirimize daha fazla kenetlemeliyiz. Milletimizin fertleri ve toplum arasına fitneyi, fesadı, kötülüğü koymak isteyen, aramıza tefrika sokmak isteyen bütün şer odakların o kötülüklerini bertaraf edebilmenin yolu, kardeşlik beyanımızı daima yenilemek, her gün birbirimizle karşılaştığımızda ‘Selamün Aleyküm’ derken ilan ettiğimiz o barışı ve kardeşliği daim kılmak için üzerimize düşen her türlü görevi yerine getirebilmektir.
“TARİH BOYUNCA MAZLUMLARIN UMUDU MİLLETİMİZ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLARI BERTARAF ETMENİN YOLU, HER TÜRLÜ AYRILIĞI VE GAYRILIĞI BİR TARAFA BIRAKMAKTIR…”
Ankara’daki katliamdan sonra, yüz civarında kardeşimiz hunharca katledildikten sonra, bu topraklarda yaşayan her kardeşimizin kendi kalbini, zihnini ve ilişkilerini yeniden gözden geçirmek gibi bir mecburiyeti var. Her türlü kutuplaşmayı bir tarafa bırakarak kardeşlerimize kalplerimizi, gönüllerimizi açarak bütün milletimiz üzerinde, yeryüzündeki bütün mazlumların tarih boyunca umudu olmuş milletimiz üzerinde oynanan bütün oyunları bertaraf etmenin en güzel yolu, her türlü ayrılığı ve gayrılığı bir tarafa bırakmaktır. Bir ahlak ve hukuk çerçevesinde kardeşlik misakımızı yenilemektir. Birbirimize karşı şefkati, sevgiyi ve merhameti yenilemektir.
CAMİLER HAFTASININ BU YILKİ TEMASI ‘NAMAZ’…
Bu sene camiler haftamızın ana konusu camilerin asıl varlık sebebi olan namaz… Aslında camiler sadece namaz için yapılmaz. Efendiler efendisi, ‘Yeryüzü bana mescit kılındı’ buyuruyor. Temiz olan bütün topraklarda müminler namazlarını eda edebilirler. Bizim dinimizde tapınak yoktur. Biz başka amaçlarla mabetlerde bir araya geliriz. Mescitler sadece namaz kılma mekânları değil, bizim birlik mekânlarımız, bizim ruhumuzu kaynaştırmak, kalplerimizi birleştirme mekânlarımızdır. Saflarımızı sadece namazda değil, hayatın her alanında sık ve düzgün tutmamızı sağlamak, birbirimizle hemhal olmak, birbirimize karşı şefkatli, merhametli olmayı öğreten mekânlardır. Cami bizim bilgi mekânımız, mektebimiz, rabbimizi, peygamberimizi, kitabımızı öğrendiğimiz mekânlardır.
“CAMİ BÜTÜN VARLIĞA KARŞI ŞEFKATLİ VE MERHAMETLİ OLMAYI ÖĞRETEN BİR MEKÂNDIR…”
Cami bize bütün varlığa karşı şefkatli ve merhametli olmayı öğreten bir mekândır. Ancak namaz olmadığı zaman cami bütün bu fonksiyonlarını da kaybeder. Namazsız olduğu zaman müminler, cemaati olmadığı zaman bir cami o zaman bütün fonksiyonlarını da kaybeder. O zaman birlik mekânı da olmaz, özgürlük mekânı da olmaz, bilgi mekânı da olmaz. Onun için öncelikle caminin bütün fonksiyonlarını icra etmenin yolu, cemaatle camilerde buluşmak, kalplerimizi birleştirmek, yüreklerimizi kaynaştırmaktır.
“NAMAZ KURTULUŞTUR…”
Her gün beş vakit namazdan önce minarelerimizden, semalarımızdan seslenen, özgürlük ve bağımsızlığımızın simgesi olan ezanın içerisinde iki önemli çağrı yer alır. ‘Hayyal es-salah, Hayyal el-felah’ önce namaza çağrı sonra felaha, kurtuluşa çağrı… Çünkü namaz kurtuluştur. Çünkü ‘Salah’ olmadan ‘Felah’ olmaz. Çünkü beden ülkesine hapsettiğimiz ruhlarımız ancak rabbimizle buluşarak özgürlüğüne kavuşur. Çünkü ruhumuz, kalbimiz kötülüklerin egemenliğinden özgürlüğüne ancak salat ile rabbimize yakınlaşarak kurtulur. Müminler felahı bulur, onlar ki namazlarını huşu içinde kılarlar. Namazlarında huşu içinde olmayanlar, namaz ibadetiyle, yaratıcıyla ilişki kuramayanlar felahı bulamazlar. Çünkü beden ülkesine hapsettiğimiz ruhun sahibi Allah’tır. Ancak siz O’nun huzurunda kıyama durarak, rükûa eğilerek felahı bulursunuz. Ruhumuz ancak secdede O’na yakın olur. Fatiha’yı okuyarak, O’nunla sohbet ederek özgürlüğüne ve kurtuluşuna erer.
“BİR ÜMMET VAHDETİNİ KAYBETTİĞİ ZAMAN, BİRBİRİNE YABANCILAŞTIĞI ZAMAN EN BÜYÜK KAYBA UĞRAMIŞ OLUR…”
Bir insanın hayatta kaybedeceği en büyük kaybı ne olabilir? Her türlü kötülükten korunma, arınma ve huzura kavuşma imkânını kaybettiği zaman en büyük kayba da uğramış olur. Bir aile en büyük kaybı ne zaman yaşar? Bir aile iman kaynağı, erdem ve merhamet mektebi, şefkat mutluluğu olmayı kaybettiği zaman en büyük kayba uğramış olur. Bir toplum ne zaman en büyük kayba uğrar? Bir toplumun fertleri, birbirlerine karşı sevgiyi, saygıyı, merhameti, muhabbeti, kardeşliği, hakkı, adaleti kaybettiği zaman en büyük kayba uğramış olur. Bir ümmet ne zaman en büyük kayba uğrar? Bir ümmet vahdetini kaybettiği zaman, birbirine yabancılaştığı zaman en büyük kayba uğramış olur. Bütün bunlar namaz kaybedildiği zaman olur. Bir birey, fert her türlü kötülükten korunma, arınma, yeniden diriliş imkanını namazı kaybettiği gün kaybetmiş olur. Bir aile iman ve kültür kaynağı olmayı, bir erdem ve emanet yuvası olmayı, o ailede namaz tamamen terkedildiği zaman kaybetmiş olur. Bir toplum birbirine muhabbeti, kardeşliği, dayanışmayı, mabedin kubbesi altında vatanın birliğine katılmayı ihmal ettiği zaman kaybeder. Birey, aile, toplum ve ümmet olarak en büyük kayıp namazı kaybetmektir.
“NAMAZI İKAME EDEMEYENLER MERHAMETLERİNİ VE ADALETLERİNİ DE KAYBEDERLER…”
Meryem suresinde Allah bizlere peygamberlerden ve onların yetiştirdiği nesillerin Allah’ın ayetleri okunduğu zaman yüreklerinin nasıl titrediğinden bahseder. Sonra bu peygamberlerden sonra yeni bir neslin talihsizliğinden bahseder. ‘Ondan sonra bir nesil geldi ve onlar namazı kaybettiler. Bu yüzden şehvetlerine uydular, arzularını tanrıları edindiler, ruhlarını yanlışlıklar kapladı’ Onun için namazı kaybetmek İslam ümmeti için en büyük kayıptır. Her bir genç kardeşimizin içinden haykırarak söylemek istediği, sormak istedikleri var. Benim de bir Diyanet İşleri Başkanı, bir hoca, bir öğrenci, bir imam olarak cevabını vermekte çok zorlanacağım bir soru bu. Bu gençler ya bana sorsa, ‘Hocam bu namazlarını kılanlar, teheccüde kalkanlar bile sabahleyin birbirlerine bıçağı dayayarak birbirlerini katlediyorlar. Bunlar namaz kıldıkları halde neden bu kadar merhametsiz, şefkatsiz?’
“NAMAZI İKAME EDEMEYENLER HAKKI VE ADALETİ İKAME EDEMEZLER…”
Kardeşlerim, namazı ikame etmekle namazı kılmak farklı şeylerdir. Namazı ikame etmek adaleti, hakkı ikame etmeye eş değerdir. Namazı ikame edemeyenler hakkı ve adaleti ikame edemezler. Kur’an bize ‘Adaleti ayağa kaldırın’ der. Aynı şekilde namazla ilgili bütün ifadeler Kuran’ı Kerim’de ‘Namazı ikame edin, namazı ayağa kaldırın’ der. Doğrudan namaz kılanlardan müspet olarak hiç söz edilmez. Sadece namazı ikame edenlerden söz eder. Namaz kılmak ayrı şey, namazı ikame etmek ayrı bir şeydir. Namazı bedensel hareketlere dönüştürmek ayrı bir şey, bizi her türlü kötülükten alıkoyan, büyük bir buluşmaya dönüştürmek ayrı bir şeydir.
“BİR MÜMİN HAKKI, ADALETİ VE MERHAMETİ İKAME EDEMİYORSA, NAMAZ KILIYOR DEMEK DEĞİLDİR…”
Kur’an, namaz kılanlardan şöyle söz eder, ‘Namaz kılanlara yazıklar olsun’ ‘Namazı ikame edenlere yazıklar olsun’ demez. ‘Onlar ki namazı sadece bir gösteriye dönüştürürler’ Gençler, ben namaz kılmaktan değil, namazı ikame etmekten söz ediyorum. Çünkü namazı ikame etmek, hakkı ve adaleti ikame etmektir. Yeryüzünde merhameti ikame etmektir. Bir mümin hakkı, adaleti, sabrı ve merhameti ikame edemiyorsa, adaleti ayağa kaldırmıyorsa o zaman namaz kılıyor demek değildir.
“DİNDARLIĞI SADECE İBADETLERE İNDİRGEDİĞİMİZ, İBADETLERİMİZİ DE ŞEKİLLERE İNDİRGEDİĞİMİZ İÇİN NAMAZLARIMIZ BİZİ DAHA ADALETLİ, MERHAMETLİ VE HAKKANİYETLİ YAPMIYOR…”
Biz namazı kaybettiğimiz için, namazda huşumuzu kaybettiğimiz için, namazı da bedensel hareketlere dönüştürdüğümüz için, dindarlığı sadece ibadetlere indirgediğimiz, ibadetlerimizi de şekillere indirgediğimiz için ibadetimiz, namazımız bizi daha adaletli, merhametli, şefkatli, hakkaniyetli yapmıyor.
“NAMAZ BİR DİRİLİŞTİR…”
Gelin bu haftayı vesile kılarak namazı ve kurtuluşu yeniden birleştirelim. Namazlarımızı kuru bedensel hareketlerden kurtararak, rabbimizle buluştuğumuz, konuştuğumuz ve tevazu dersini aldığımız, kulluk mührünü aldığımız bir ibadette dönüştürelim. Gelin namazı bir dirilişe dönüştürelim. Namaz bir diriliştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her yıl kutlanarak bir gelenek haline gelen ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nda ülke çapında çeşitli etkinlikler düzenlenecek.
11 Ekim’de başlayan hafta, 18 Ekim tarihinde sona erecek.