Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, Iğdır’da “Iğdır tarihinde Urartu izleri” konulu konferansta konuştu. Iğdır Üniversitesi’nde Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansa ilgi oldukça yoğun oldu.
ARAS HAVZASININ TARİHİ ÖNEMİ
Doğu Anadolu Bölgesi’nin doğusunda yer alan Iğdır’ın Aras Nehri boyunca Ermenistan sınırı tarafından ikiye bölündüğünü söyleyen Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, “Ermenistan tarafında kalan Revan Ovası ile birlikte Iğdır Ovası, “Sürmeli Çukuru” olarak adlandırılır. Bölgenin kuzey ve kuzeydoğu sınırını Ermenistan, batı ve kuzeybatısını Kars (Kağızman ve Digor) oluşturur. Güneyinde Ağrı (Doğubayazıt Taşlıçay) yer alır. Güneydoğusunda ise Nahcivan ve İran yer almaktadır. Iğdır’ın güneyi, yine bölgenin önemli volkanik dağlarından olan doğu-batı doğrultulu Karasu-Aras dağları ile sınırlanmıştır” dedi.
Iğdır Bölgesinin, Eskiçağlardan beri üzerinde yer aldığı konum ve elverişli coğrafi yapısı sebebiyle önemli yolların tam merkezinde olduğunu anlatan Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, “İran düzlüklerinin ve transit yollarının bağlandığı Iğdır Ovası, aynı zamanda eskiçağlardan günümüze bölgenin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısının oluşumunda da önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca içinde barındırmış olduğu Asma Geçidi, Çilli Geçidi ve Pamuk Geçidi ile diğer komşu yöreler ile bağlantılarını geliştirmiştir. Özellikle Urartular döneminde Doğu Anadolu Bölgesi, imar ve iskan bakımından son derece önemli yeniliklere sahne olmuştur. Urartular, bilhassa yaptıkları geniş yol şebekeleri ile bu bölgenin hem ticari açıdan hem de askeri açıdan kalkınmasına vesile olmuşlardır. Nitekim Van (Tuşpa)’dan başlayıp, Erciş, Patnos-Tahir- Horasan-Hasankale-Erzurum-Erzincan’a kadar giden yolun yanında Iğdır-Kars tarihi yolu da Urartuların bu bölgelerde hakimiyet kurmasında çok önemli olmuştur” diye konuştu.
İLK BİLİMSEL ÇALIŞMALAR
Iğdır Ovası’nın çevresine göre rakımının azlığı, elverişli toprak yapısı, ulaşım ağının kolaylığı, tarihi yollar üzerinde bulunması, iklim ve yeryüzü şekillerinin de müsait olması bölgenin eski çağlardan itibaren yerleşim görmesini sağladığını kaydeden Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, “Iğdır ve yöresindeki ilk tarihsel ve arkeolojik bilimsel çalışmalar İ. K. Kökten tarafından 1943 yılında yapılmıştır. Kökten, bölgeyle ilgili olarak Iğdır-Gökçeli Köyü’nde tespit ettiği mikrolit aletleri Mezolitik veya Neolitik Çağ’a tarihlendirirken, Iğdır’ın en eski yerleşim yerinin Gökçeli olduğunu ifade etmiştir. Iğdır Bölgesindeki diğer tarihi ve arkeolojik bulgular ise Kalkolitik, Tunç, Demir ve Orta Çağ özelliği göstermektedir. İlerleyen zamanlarda çeşitli bilim adamları tarafından birçok araştırmalar yapılmıştır. Türkiye, Iran, Kafkasya ve Orta Asya kültürleri arasında önemli bir köprü olan bu bölgede, 1942 yılında K. Kökten, 1956 yılında da C. A. Burney’in önemli çalışmalar yapmışlardır. 1963’te Barnett, bölgede çalışmalar gerçekleştirmiştir. 1966 yılında da K. Balkan, tarafından Melekli-Kültepe'de detaylı olmayan kazılar yapılmıştır.1944 yılında Melekli Höyük’te B. A. Kuftin tarafından yapılan kazılar, Iğdır’ın Urartu dönemine ışık tutacak önemli veriler ortaya çıkarmıştır. Daha sonra Iğdır ile ilgili olarak O. Belli’nin yürüttüğü yüzey araştırmaları bölgenin eskiçağ tarihinin aydınlatılması açısından önemlidir.
2002 yılından itibaren yaptığımız yüzey araştırmalarında çok sayıda arkeolojik merkez tespit edilmiştir. Bu merkezler arasında; Küllütepe Höyük, Kız Kalesi, Melekli Yerleşmesi, Kur(u)gan Kalesi, Deliklitaş Kalesi, Karakoyunlu Kalesi, Karakale Kalesi, Sürmeli Kalesi, Kasımıntığı Kalesi, Kalaca Kalesi, Akbulak Kalesi, Örgülütepe Kırkbulak Yerleşmesi, Abbasındüzü Yerleşmesi, Gökçeli Höyüğü, Asma Köyü Kaya Mezarı, Ülkütepe Kalesi ve Höyüğü, Atatepe Yerleşmesi, Caf Kalesi veYerleşmesi, Aşağı Erhacı Kaya Odaları, Aşağı Aktaş Kalesi, Sürmeli Kalesi, Yüceotağı Kalesi, Katırlı Kalesi ve Su Göleti, Yağlı Kalesi, Gedikli Kalesi, Aslanlı Kalesi, Gülahmet Kalesi, Âşık Hüseyin Kalesi I-II, Âşık Hüseyin Nekropolü ve Su Göleti, İnceköy Kalesi, Şedik Kalesi, Yüceotağı Kalesi II yer almaktadır.
Iğdır’ın coğrafi konumu, tarım ve hayvancılığa elverişli yapısı ve önemli yolların üzerinde bulunmasından dolayı M.Ö. IV. Binden itibaren yerleşim gören bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Hem antik kaynakların vermiş olduğu bilgiler hem de 20. Yüzyılın ortalarından itibaren bölgede yapılan küçük çaplı kazılar ve ekibimiz tarafından yapılan geniş çaplı yüzey araştırmaları Iğdır’ın eskiçağ tarihi hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir. 2002 yılından itibaren yürüttüğümüz yüzey araştırmaları sonucunda Iğdır’ın Doğu Anadolu, Kafkaslar ve Anadolu için son derece önemli olan arkeolojik bulgular verdiği anlaşılmıştır. Bununla birlikte özellikle Iğdır’ın İlk Tunç, Erken Demir ve Demir Çağlarında yoğun bir yerleşime sahne olmuştur.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, konuşmasının son bölümünde 2002 yılından itibaren aralıksız bir şekilde yürüttükleri çalışmalarda kendilerine her türlü destek olan ekip üyelerinden Öğr. Gör. Arslantürk Akyıldız ve Yrd. Doç. Dr. Oğuz Şimşek’e teşekkür etti.