Dinin, hayatın her alanı kapsayan ve bu alanlara yönelik olarak emirleri, yasakları ve değerleri olan bir sistem olduğunun kaydını düşen Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Öge, toplumda var olan dini yanlışlıkların düzeltilebilmesi için öncelikle dine bakış açısının düzeltilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Ramazan ayı itibari ile hem bireysel hem de sosyal anlamda dini kültürün çok canlı bir şekilde yaşanmaya devam edeceğine vurgu yapan Dekan Öge, bu doğrultuda yapılacak ibadetlerin Ramazan Ayı sonrasında da aynı şekilde yerine getirilmesinin önemine değindi. Sadece Ramazan’a has bir dindarlığın doğru olmadığını kaydeden Dekan Öge, dinin emir, yasak ve değerlerinin gözetilerek ibadetlerin, sonraki gün ve aylarda da aynı hassasiyetle yerine getirilmesi gerektiğinin kaydını düştü.
“İSLAM’DA DİNİ BİR SINIF YOKTUR”
İslam’da dini temsil açısından bir sınıfın olmadığını belirten Dekan Öge, “Toplumumuzda dinle ilgili bazı yanlış algılar bulunmaktadır. Bunlardan biri de dinin sadece hocaların, imam hatiplilerin ya da ilahiyatçıların ilgilenmesi ve öğrenmesi gereken bir alan olduğu zannıdır. Dolayısıyla dini sorumlulukların da bu kişilere has bir durum olduğu düşünülebilmektedir. Bu durum belki biraz da olsa Hristiyanlık kültüründen de geçmiş olabilir. Çünkü Hristiyanlıkta dini belli bir kesim temsil eder. Yani kilise ve din adamları. Dolayısıyla din, din adamları özelinde yaşanması ve temsil edilmesi gereken bir olgu olarak durmaktadır. Halk ise arada bir kültürel bazı dini ritüelleri yerine getirmekle dini vazifesinin bittiğini zanneder. Oysa İslam’da böyle bir dini sınıf yoktur. Yani dini, diğer bir ifadeyle ilahi iradeyi temsil eden herhangi bir şahıs, grup ya da kurum yoktur. Bu nedenle de “İslam’da ruhbanlık yoktur” deriz. Her birey dinini yaşama, öğrenme ve Allah ile ilişki noktasında eşittir. Dünyevi hiyerarşinin, dünyevi makamların Allah katında bir önceliği yoktur. Dolayısıyla en gariban insan bile kalbi ve ameli boyutta çok üst rütbelerde ki bir insandan Allah katında daha değerli olabilir.” diye konuştu.
MÜSLÜMAN, DİNİNİ ÖĞRENMEK ZORUNDA
İnsanların dinî emir, yasak ve değerleri hacılara, hocalara atfederek kendilerini bağımsız addetmesinin yanlışlığına vurgu yapan dekan Öge, “Bu algının şöyle bir yanlış yansıması var: İnsanlar dini emirleri, yasakları ve ilkeleri hacıya hocaya atfedince, kendini bağımsız addedebiliyor. Bunun getirmiş olduğu ciddi toplumsal bozukluklar oluşabiliyor. Bu nedenle toplumda öncelikle, dinin her bireye yönelik emirlerinin olduğunu, her bireyi kapsadığını anlatmamız lazım. Dolayısıyla toplumsal sınıflar açısından dinde bir farklılık söz konusu değildir, din her birey içindir. Zengini, fakiri, erkeği, kadını, rütbelisi, rütbesizi fark etmiyor, Allah katında herkes eşittir ve herkes sorumludur. O yüzden dini değerlerin tüm topluma ulaşması ve toplumunda bu noktada sorumluluk alması gerekir. Dini öğrenmek ve yaşamak, sadece hocaların vazifesi değildir; her Müslüman dinini öğrenmek zorundadır.” dedi.
HER ZAMAN VE MEKÂN DİLİMİNDE DİN VARDIR
Zaman ve mekân ayrımı gözetmeksizin her alanda dinin var olduğuna değinen Dekan Öge, “Aynı şeyi zaman açısından da söyleyebiliriz. Yine bunu Hristiyanlığa atıfta bulunarak belirtmek istiyorum. Çünkü Hristiyanlıkta kutsal günler ve zamanlar var ve din o zamanlara hapsediliyor. Elbette ki bizde de mübarek kabul edilen günler, geceler, aylar var. Fakat bu noktada kutsal ve profan dediğimiz bir ayrım yapılmamalıdır. Yani dinin olduğu alan ve dinin olmadığı (profan) alan İslam için söylenemez. Mekân olarak da zaman olarak da Batı’da bu var. Ama İslam’da böyle bir şey yok. Dinin değerlerinin ve ilkelerinin olmadığı herhangi bir mekân veya zaman dilimi yoktur. Her zaman diliminde ve her mekânda din geçerlidir. Sadece bazı zamanların veyahut bazı mekânların sembolik olarak özel değerleri vardır” ifadelerine yer verdi.
SADECE RAMAZAN’A HAS BİR DİNDARLIK KABUL EDİLEMEZ
Ramazan Ayı boyunca yapılan ibadetlerin, aynı şekilde sonraki gün ve aylarda da yerine getirilmesinin gerekliliğine vurgu yapan Dekan Öge, “Önümüzdeki günlerde Ramazan Ayı’nı idrak edeceğiz. Ramazan, Kur’an’ın indirilmeye başlanması, oruç, fıtır ve teravih gibi özel ibadetlerin biraz daha yoğunlaştığı bir dönem olması nedeniyle hem bireysel hem de sosyal anlamda dini kültürün çok canlı yaşandığı bir aydır. Kültürümüze de bu şekilde yerleşmiştir. Ancak şöyle bir sonuç çıkarılmamalıdır: Din sadece Ramazan’da yaşanacak, fakirler sadece Ramazan’da gözetilecek, zekât sadece Ramazan’da verilecek, ibadet sadece Ramazan’da olacak; ya da içki, kumar ve benzeri haramlar sadece Ramazan’da terk edilecek. Aynı emirler, aynı yasaklar, aynı değerler Ramazan Ayı sonrası için de geçerlidir. Kutsal kabul edilen gecelerde, örneğin kandillerde ister istemez özel bir duygusallık oluşuyor, tabi ki buna karşı değilim. Ama aynı zamanda, yaşanılan o duygusallığın sonraki günlerde de devam ettirilmesi gerekir. Belki de bu ayların, bu günlerin bize bir faydası da budur. Buna kendimizi bir nevi şarj etme dönemleri de diyebiliriz. Biraz daha yoğunlaşarak sonraki aylara, sonraki günlere o yoğunluk ve o enerji ile girmek gerekir.
Sonuç olarak toplumumuzdaki bazı yanlışlıkların düzeltilmesi için öncelikle dine bakışın düzeltilmesi lazım. Din, hayatın her alanının kapsayan, her alana yönelik emri yasağı ve daha da önemlisi değerleri olan bir kurumdur. Dolayısıyla toplumumuz hayatın her alanına yönelik olan bu değerleri öğrendiği zaman 24 saat dindar olması gerektiğini anlamış olur. Ya da dindarlığın Batı kültürünün tesiriyle “din adamı” diye nitelenen birkaç kişinin giyim kuşamı ve özel ritüellerinden ibaret olmadığını anlamış olur. Örneğin Peygamberimiz (sav) bir taşın, yolda ki bir engelin kaldırılması sadaka olarak nitelendirilir. Bu, dinde bir değerdir. Dolayısıyla din sadece ibadetler alanına, mekânlara hapsedilmiş bir olgu değildir. Bir insana gösterilecek tebessüm, güleryüz, ona verilecek bir selam da dinde yer alan unsurlardandır. Dolayısıyla dini, hayatın her alanını kapsayan bir olgu olarak kabul ettiğimizde, yaşanması gerektiği ve herkesin rahatlıkla yaşayabileceği bir hayat sistemi olduğu görülecektir. Aksi halde sadece belli kesimlerin öğrenmesi ve yaşaması gereken bir unsurmuş gibi görülmeye devam edecektir” ifadelerini kullandı.