Hanefi fıkhının önemli âlimlerinden İmam Serahsî’nin Türkiye Diyanet Vakfı tarafından inşa edilen türbesi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katıldığı bir törenle açıldı.
Resmi ziyaret kapsamında Kırgızistan’ın Oş kentinde bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Şemsü’l-eimme” olarak anılan büyük İslâm âlimi İmam Serahsî’nin türbesinin açılışı için düzenlenen törene katıldı.
OŞ’TA TÖREN
Türkiye’den kalabalık bir heyetle Oş’a giden Başkan Görmez, törende yaptığı konuşmada, Türkistan coğrafyasının İslâm kültür ve medeniyetinde çok önemli bir yeri olduğunu belirterek, İslâm dünyasının günümüzde içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesinin yolunun Maveraünnehir’de inkişaf eden ilim ve hikmet hazinesinin yeniden diriltilmesinden geçtiğini söyledi. “Mekke’de doğup Medine’de medeniyete dönüşen İslâm nehri, Maveraünnehir’e ulaşınca bütün cihanı kuşatan bir ummana dönüştü.” diyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Maveraünnehir’in maverasını kaybetmesi ile sahip olunan bütün değerlerin kaybedildiğini ve esaretin başladığını vurgulayarak, “Bugün İslâm âleminin içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesi için Maveraünnehir’in tekrar tahtına çıkması gerekiyor. Bunun için tıpkı ilk günlerinde bu toprakları ziyaret eden Sevgili Peygamberimizin güzide ashabının getirdiği inci ve mercanlara bu coğrafyanın sahip çıktığı gibi bugün de Müslümanların ve İslâm dünyasının ilim ve hikmet hazinesine yeniden sahip çıkması gerekiyor.” diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
“MAVERAÜNNEHİR, BİLGİNİN MAVERASINI ÖĞRETEN COĞRAFYANIN ADIDIR”
Sizlerin yaşadığı bu coğrafyanın İslâm kültür ve medeniyetinde çok özel bir yeri vardır. İslâm âlimleri bu coğrafyaya Maveraünnehir adını vermişlerdir. Aslında bu adlandırma Sevgili Peygamberimizin güzide ashabının yeryüzüne yayılmasıyla ortaya çıkmıştır. Sahabe-i Kiram, din-i mübin-i İslâm’ın rahmet yüklü evrensel mesajlarını dünyanın en uç noktalarındaki, en uzak yerlerindeki bütün insanlara ulaştırabilmek için önlerine çıkan uçsuz bucaksız deryaları, dağları, ovaları aşarak mesafeler kat etmişlerdir. Bütün bu gayret sadece İ’la-yı Kelimetullah uğruna; Allah’ın ve Peygamberinin isminin duyulmadığı hiçbir yer kalmasın diye gerçekleşmiştir.
Bu güzide insanlar bu topraklara geldiklerinde önlerine bir nehir çıkar. Nehrin öbür tarafını göremedikleri için bu nehri umman zannederler. Uzun süre nehri geçmezler ve beklerler. Nehirde ilerlemeye başlayınca da umman zannettikleri bu deryanın bir nehir olduğunu anlarlar. Nehrin öteki yakasına ayak bastıkları gün bu topraklar “Maveraünnehir” adını alır. İşte Maveraünnehir, Fergana vadisinden önce geçilmesi bir zaman hayal gibi görünen, belki bir deniz zannedilen Siri Derya ve Amuderya nehirlerinin öbür tarafıdır.
Aslında bu nehirler, İslâm düşünce tarihinde sadece fiziksel olarak nehirlerin öte yakasını ifade etmez. Bununla birlikte Maveraünnehir, İslâm düşüncesinin, İslâm ahlâkının ve İslâm medeniyetinin maverasıdır. Maveraünnehir, sahabenin, Amuderya ve Siri Derya’yı geçerek keşfettikleri bu topraklarda İslâm’ın nurunun, İslâm’ın bilgisinin, ilminin, irfanının inkişafıdır. Maveraünnehir, Resûl-i Ekrem Efendimizin müjdesidir. Maveraünnehir, Müslümanlara ve dünyaya bilginin maverasını öğreten coğrafyanın adıdır. Maveraünnehir kalbin maverasını öğreten topraklardır.
“İSLÂM NEHRİ, MAVERAÜNNEHİR’E ULAŞINCA BÜTÜN CİHANI KUŞATAN BİR UMMANA DÖNÜŞTÜ”
İslâm medeniyetini maverasız düşünmek, İslâm medeniyetini maverasızlaştırır. İslâm medeniyetini medeniyet kılan temel unsur, aslında İslâm’ın insana ve kâinata bir mavera bakışı kazandırmasında yatmaktadır. İslâm medeniyeti maveralı bir medeniyettir. Sadece gözün görmesi ile yetinmez. Aklın nazarıyla kalbin basiretini birleştirir. Gözün ruyetini, aklın nazarını, kalbin basarını ve basiretini birleştirir.
Mekke’de doğup Medine’de medeniyete dönüşen İslâm nehri, Maveraünnehir’e ulaşınca bütün cihanı kuşatan bir ummana dönüştü. Önce Tefsir Usulü, Hadis Usulü, Fıkıh Usulü gibi bir usul oldu. Sonra Tefsir oldu, Hadis oldu, Kelâm oldu, Akaid oldu, Fıkıh oldu, Felsefe oldu, Tasavvuf oldu, Ahlâk oldu. Bu coğrafyada Kindiler, Farabiler, İbni Sinalar yetişti. Sevgili Peygamberimizin insanlığa bıraktığı hadis mirası Buhari oldu, Müslim oldu, Ebu Davud oldu, Darimi oldu, Nesai oldu, Tirmizi oldu. Böylece hadis ilmi Maveraünnehir’de doğan âlimler tarafından muhafaza edildi, yayıldı ve tebliğ edildi. Yine bir şehri erdemli kılan değerleri yazan Farabi ile bir kalbin nasıl faziletli olacağının dersini veren Hoca Ahmed Yesevi’ler yetişti. Bu coğrafyada yetişen ve feyz alan dervişler Anadolu’ya geldiler. Anadolu’nun bağrını İslâm’a açtılar. Yine bu coğrafyada hadis ilminin en büyük banisi Buhari ile gönüller sultanı Şah-ı Nakşibendi’ler yetişti. Tefsirle kelâmın, hadisle fıkhın, tasavvuf ile felsefenin, astronomi ile ahlâkın buluştuğu İslâm medeniyetinin ilim ve irfan şehirleri Semerkand’lar, Buhara’lar, Taşkent’ler, Özgen’ler ortaya çıktı. Merginani’ler, Serahsiler, Oshiler, Özgeniler yetişti.
“MAVERAÜNNEHİR MEVARASINI KAYBETTİĞİNDE BÜTÜN DEĞERLER DE KAYBOLDU”
Üzülerek ifade edelim ki Maveraünnehir mevarasını kaybettiğinde sahip olunan bütün değerler de kayboldu ve esaret başladı. Bugün İslâm âleminin içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesi için Maveraünnehir’in tekrar tahtına çıkması gerekiyor. Bunun için tıpkı ilk günlerinde bu toprakları ziyaret eden Sevgili Peygamberimizin güzide ashabının getirdiği inci ve mercanlara bu coğrafyanın sahip çıktığı gibi bugün de Müslümanların ve İslâm dünyasının ilim ve hikmet hazinesine yeniden sahip çıkması gerekiyor. Aynı şekilde Maveraünnehir’in kendi yetiştirdiği evlatlarına, âlimlerine, büyüklerine de sahip çıkmak gerekiyor. Ve en önemlisi yeniden maveraya sahip olmak gerekiyor. Bütün bunlar olduğu gün -Allah’ın izniyle- Maveraünnehir yeniden dirilecek ve bütün İslâm dünyasını tarihte olduğu gibi ilim ve irfanla aydınlatacaktır.
“MÜSLÜMANLARIN İLİM VE HİKMET HAZİNESİNE YENİDEN SAHİP ÇIKMASI GEREKİYOR”
İşte bugün burada İslâm medeniyetinin kubbesini ayağa kaldırmış Maveraünnehir âlimlerinden, kaynaklarımızda “İmamların güneşi” olarak kendisinden bahsedilen Ebu Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebû Sehl es-Serahsî’nin türbesinin açılışı münasebetiyle toplanmış bulunmaktayız.
İmam Serahsî’nin hayatı ibretlerle doludur. En zor şartlarda dahi ilmin tahsil edilebileceğini ve ciltler dolusu kitaplar yazılabileceğini bizlere göstermiştir. İmam Serahsî, hapislerde, kuyularda talebeler, âlimler yetiştirmiş, muhalled eserler vücuda getirmiştir. 30 ciltlik Mebsut’unu kuyularda yazmıştır.
Biz İmam Serahsî’nin kabrini 2003 yılında bir sempozyum sonrasında ziyaret ettik. Ve İmam Serahsî’ye yaraşır bir türbe inşa etmeye karar verdik. Kabrin yakınındaki evleri istimlak ettik. Türkiye Diyanet Vakfımız böyle bir görevi üstlendi. Allah’a hamdolsun bugün bu türbenin açılışını gerçekleştiriyoruz.
Bu vesile ile İmam Serahsî’yi rahmet ve şükranla yâd ediyorum. Türbenin inşası süresince başta Kırgızistan’ın çok kıymetli devlet büyükleri olmak üzere emekleri geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Türbenin, Maveraünnehir’de yeni İmam Serahsî’lerin yetişmesine vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
KARAHANLILARIN TARİHİ ZİYNETLERİ
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Özgen kentinde bulunan İmam Serahsî’nin türbesinin açılış töreni öncesi Karahanlılar’dan kalma tarihi mekânları da ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldı. Öğle namazını Özgenlilerle birlikte kılan Başkan Görmez'in Kırgızistan temaslarına Diyanet İşleri eski Başkanı Prof Dr. Ali Bardakoğlu, Dış İlişkiler Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Paçacı, Kırgızistan Din Hizmetleri Müşaviri Orhan Genç, 29 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, TDV Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Tutkun, Prof. Dr. Cevat Akşit, Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Abdülkadir Özkan ve akademisyenler de eşlik ediyor.
Başkan Görmez ve beraberindeki heyet akşam saatlerinde Kırgızistan Başbakanı Jantoro Satybaldiyev’in Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in onuruna vereceği akşam yemeğine katılacak.